Baraka’nın son sayısında Prof. Dr. Soner Yıldırım “Müzik değişince dans da değişir” diyen bir Afrika atasözünü başlık yaptığı yazısında Uzaktan Eğitim konusunda yaşanan sorunlarla ilgili bilimsel çalışmalardan bazı özetler yaptıktan sonra somut önerilerde bulunmuştu. Derli toplu ve önemli noktalara parmak basan yazı duyarsız kalınacak gibi değildi. İlk iş olarak başkalarının da okuması olasılığını artırmak için, ODTÜ mezunlarının bulunduğu ortamlarda, yaygın bir biçimde paylaşmaya çalıştım.
Soner Hoca önerilerinden ikisinde mezunları da anıyordu. Önerilerden biri şuydu:
“4. Özellikle 100+ öğrenci ile kalabalık sınıflarda yapılan derslerde tek bir öğretim elemanı ile başarılı öğretim yapmak da gerçekçi değildir. Bu tür derslerde öğrenciler ile resitasyon (recitation) yapabilecek, onların sorularına anında cevap verebilecek ek öğretim elemanlarının bu derslere eklenmesi gerekir. Yeterli asistan desteği olmayan bölümlerde bu görev üst sınıflardan, yüksek lisans ya da doktora yapan öğrenciler arasından seçilmiş nitelikli ve istekli “tutor”larla başarılabilir. Hatta alanında başarılı olmuş gönüllü mezunlar da buna destek olabilirler. Bu tür öğrenme toplulukları öğrencilerin derslere katılımını ve başarısını çok artıracaktır.”
Bu öneriye can katacak daha somut ne yapılabilir diye düşündüm:
Mezunlar kendi yapabilecekleri üzerine düşünürler
Mezun örgütleri bu konuda neler yapabileceklerini gözden geçirirler
Bölüm yöneticileri bu konuda özendirici olacak bazı yaklaşımlar geliştirirler
Öğretim elemanları mezunların yararlı olabileceği durumları belirlemeye çalışırlar
Bunlar, yaklaşık olarak, eşzamanlı bir biçimde gerçekleşirse bu durum “yeni üniversite” için bir kazanca dönüşebilir miydi?
Anladığım kadarıyla, Soner Hoca kısa yazısına bazı ipuçları da sıkıştırmıştı. Bu önerinin son cümlesinde geçen “Bu tür öğrenme toplulukları” bu ipuçlarından biriydi sanırım. Yani, uzaktan eğitimde; dersleri -katkı sağlayabilecek farklı unsurlardan da yararlanarak- “öğrenme toplulukları” ile destekleyebiliriz.
Bu düşünceyi ODTÜ mezunlarının yaygın olarak bulunduğu ortamlarda ciddi bir biçimde tartışmak -becerilebilirse- yararlı olabilir.
Mezunlarının edindiği ve geliştirebildikleri beceriler üniversitelerin değerlendirilmesinde gözetilmesi gereken yönler arasında bulunmalıdır. Üniversiteler bunları ya öğreterek ya da öğrenme iklimi oluşturarak sağlarlar. Ayrıca, üniversite; beceri edinme becerisi kazandırmada da etkili olabilmektedir. Sonuçta bir mezunun becerilerinin ne kadarının üniversite ile bağlantılı olduğunu belirlemek kolay olmasa da mezun becerilerinin üniversitelere göre dağılımını ve değişimini gözetmek gene de yararlı olabilir.
Burada, üniversite mezunlarının becerileri konusunda bütünlüklü çözümlemeler yapmayı amaçlıyor değilim. Daha çok verilerin ve grafiklerin çağrıştırdıkları üzerinde duracağım. Bu verileri toparlayıp paylaşmamın amacı; sonuçları ortaya koymak değil, üniversitelerimizin gözetmek durumunda oldukları bazı konuları çeşitli göstergeler aracılığıyla konuşulabilir kılmaktır.
Bizde de önde gelen dünya üniversitelerinde de öne çıkan beceriler.
Dünya üniversiteleri mezunlarında daha fazla öne çıkan beceriler
Bizim üniversitelerimizde daha fazla öne çıkan beceriler
Daha çarpıcı olması beklenenden başlayacağım: Dünya üniversitelerinde öne çıkan becerilerde bizim üniversitelerimiz nasıl görünüyor? Sayısal değerlendirmeler eski üniversitelere mezun sayısı açısından avantaj yarattığı için burada oransal değerlendirmelere ağırlık verdim. Turkuvaz pembe grafikler 1000 mezundan kaçının o beceriyi sahiplendiğini gösterirken mor esaslı grafikler sayısal değerleri de sağlamış oluyor.
Program Yönetimi (İzlence Yönetimi)
Linkedin’e göre Dünya üniversitelerinin ayırt edici becerilerinden biri Program Yönetimi becerisidir. Program yönetimi; birbiriyle ilintili çok sayıda projenin örgütsel başarımı artıracak biçimde yönetilmesi sürecidir. Aşağıdaki grafik bu konuda dünya üniversitelerindeki farkı gösterir niteliktedir.
Grafikten de anlaşılacağı gibi ABD kökenli bir kavramlaştırma üzerinden gelişmiş bir beceri gibi görünüyor. Avrupa’yı temsil eden ETH’nin ODTÜ ile farkı çok önemli değil. ABD dışındaki göstergeler öğretim programından çok çalışma yaşamının kattığı bir beceri olduğunu düşündürtüyor. ODTÜ mezunlarının savunma sanayindeki yoğunluklarının etkisi onları biraz öne çıkarmış olmalı. Boğaziçi’nde bu fark mezunlarının büyük danışmanlık şirketlerinde yoğunlaşmasından kaynaklanıyor olabilir.
Birimler Arası Takım Liderliği
Farklı uzmanlık alanlarından gelen bireylerin oluşturduğu takımların yaratıcılık düzeyini artırdığı, farklı düşüncelerin ortaya çıkmasını engelleyen etmenleri azalttığı düşünülüyor. Bu nedenle kuruluşlar birimler arası takımlar oluşturulmasına ve bunların yönetilmesine özen gösteriyor.
Bu da ABD’de tanımlanmış bir beceri olarak öne çıkıyor. Çin ve Türkiye mezunları bu ayrıntıda tanımlanmış bir beceriye henüz uzak görünüyorlar. Öte yandan bu kavramların farklı algılanışı ya da yönetim kavramlarına verilen önemin değişmesinden kaynaklanan yanıltıcılıkların da devrede olduğunu düşünmek gerekebilir. Çünkü “Cross-functional Team Leadership” deyince yüksek uçan ABD üniversitelerinin “Team Management”a neden uzak kaldıklarını da açıklamak gerekebilir.
Aslında “Teamwork”teki görüntü de yukarıdakine yakın; yani, Türkiye üniversiteleri mezunlarında “Takım Çalışması” becerisini üstlenenlerin oranı belirgin biçimde daha yüksek görünüyor. Bu durumu; “sayılar bunu gösteriyor” diyerek geçiştirmek doğru olmayabilir. Fakat benim elimde bunları açıklayıcı yeterli veri yok.
Başlangıç Şirketleri
“Start-up”lara “başlangıç şirketleri” dendiğini gördüm ama daha yaygın bir Türkçe karşılık var mı bilmiyorum. Ayrıca bu konudaki becerinin, mezunlar tarafından, beceriden çok deneyim olarak değerlendirildiğini düşünüyorum. Bu tür girişimlerin doğduğu yer olarak ABD üniversiteleri mezunlarının önde olması beklemek gerekir. Aşağıdaki grafiği daha çok bizim üniversite mezunlarının karşılaştırılmasında kullanmak gerekir gibi geliyor bana:
ODTÜ ve İTÜ; teknokentlerden yola çıkarak geliştirdikleri kuluçka yapılarıyla büyük çabalar içerisindeyken Boğaziçi ve özel üniversitelerin mezunları ciddi farklar yaratmış görünüyorlar.
Benzetim
Bir sistemin ya da sürecin yaklaşık bir model aracılığıyla taklidinden yararlanarak başarımının geliştirilmesini gözeten bir yöntem olarak benzetim becerisi özellikle sayısal ortamlarda giderek daha yaygın bir biçimde kullanılmaktadır.
Benzetim becerisini tanımlayan mezunlar arasında ODTÜ oransal olarak öne çıktığı gibi sayısal olarak da önemli bir yer tutmaktadır. Bugün benzetim becerisi olanları LinkedIn aracılığı ile belirlemeye kalkan bir İK yöneticisi 3000’den fazla ODTÜ, 2000’e yakın İTÜ mezunu bulurken Boğaziçi ve Bilkent mezunlarından yaklaşık 1000’er kişiye erişecektir. Grafik, oranlar üzerinden gösterdiği için 430 mezunu bu beceriyi belirten Sabancı Üniversitesi bu konuda ikinci sırada görünmektedir.
Python
Son dönemin gözde programlama dili olan Python birçok üniversite mezunu tarafından kullanılmaktadır. Aşağıdaki grafik üniversitelerin kayıtlı mezunları içinde bu beceriyi belirtenlerin oranını göstermektedir.
Bizdeki üniversitelerde bu oran binde 50’ye yaklaşırken Dünya üniversitelerinde binde 150’ye yaklaşmaktadır. 31 Ağustos’ta Python ‘u becerileri arasında belirtenlerin sayısal sıralaması şöyleydi:
İTÜ
4634
ODTÜ
4324
Boğaziçi
2806
Bilkent
2554
YTÜ
2477
Sabancı
1427
Koç
1082
KTÜ
571
Makina* Öğrenmesi
Öğrenme yeteneği geliştirilen makinalar bu yeteneğin geliştirilmesini sağlayan bir beceri alanını oluşturdular: Makina öğrenmesi becerisi giderek daha ayrıntıda tanımlanacak beceri alanlarından biri oldu.
5 Dünya üniversitesini birbirine en fazla yaklaştıran Makina Öğrenmesi becerisi alanında da oransal hesapta yerliler arasında Sabancı Üniversitesi lider durumda. Sayısal değerleri de aşağıdaki grafik gösteriyor:
Girişimcilik
Aşağıdaki grafiği girişimciliğin bir beceriye ya da uzmanlığa dönüşmesini belirlemenin güçlüklerini gözeterek değerlendirmek gerektiğine inanıyorum. Yerlilerde özel üniversiteler farklılıklarını ortaya koyarken Boğaziçi de onlardan geri kalınılmayabileceğini ortaya koymuş görünüyor.
Görünen o ki, MIT mezunları, girişimcilik becerisinde herkesi çırak çıkaracak bir yoğunluğa sahip. Bu durum sayısal değerlerde daha da çarpıcı bir biçimde görülüyor:
Geriye kalan 3 beceriden Değişim Yönetimi ve Yönetim Danışmanlığı becerileri üzerinde ayrıca durmayacağım, Umutlu olunabileceğini gösterdiği için Yazılım Geliştirme‘nin grafiğini paylaşarak kapatacağım:
Oransal değerlendirmede 5 üniversitemiz Tsinghua’dan kötü durumda değil.
*”Makina”yı “makine”diye düzeltmek isteyenler için not: Bu ülkenin, alanında en eski bölümlerinin ve meslek örgütü olarak Odasının adında “makina” olarak yazılagelmiş bir sözcüğü “makina” olarak kullanmaya kararlıyım. Sözcük işlemcilerde ilk yaptığım şey “makina”yı bozan otomatik düzeltmeyi tersine çevirmek oluyor. Böyle de bir yanlışım olsun : )
“Üniversitelerimizin Mezunlarını Kimler Çekiyor” yazısında uzun ve geniş bir tablo sunmuştum. Linkedin’in bir gün önceki verileriyle 7 üniversitenin mezunlarının yoğunluklu işverenler arasındaki dağılımını gösteren bir tabloydu. Toplam satır ve sütunları önemli bilgiler sağlıyor olabilir bu tablo daha fazlası için çözümlemelere de zemin hazırlıyor, aslında. Önce, mezunlarımızın en büyük müşterilerinden başlayacağım: Üniversitelerden… Biraz yakından bakınca kolayca görülebiliyor ki, üniversitelerin 7’si de mezunlarının en büyük işverenleri.
“En büyük işveren” olarak üniversitelerin; mezunlarının yüzde kaçını kullandığını Linkedin’e kayıtlı mezunlar üzerinden bulabiliyoruz; aşağıdaki grafik bunu gösteriyor:
Okulun Linkedin’e kayıtlı mezunlarından o okulda çalışanların sayısını toplam kayıtlı mezun sayısına bölerek bulduğumuz % oranları bu grafiği veriyor. Yani örneğin ODTÜ; mezunlarının %2’den fazlasını istihdam ediyormuş. Bu oran YTÜ’de 1’e kadar inerken Koç’ta 4’ün üzerine çıkabiliyor.
Devlet üniversiteleri içinde ODTÜ; kendi mezununu daha çok kullanan üniversite. Bilkent, özellikle de Koç mezununu kaybetmemeye odaklı gibi duruyor. Belki de özel üniversite farkıdır. Aşağıdaki de Linkedin verilerindeki sayılar:
Üniversiteler kendi mezunlarını ve birbirlerinin mezunlarını ne ölçüde kullanıyor?
7×60’lık tablonun içinde; yukarıdaki tablo da gizliydi; burada biraz daha düzenlemiş olduk. Şu tür sonuçlar çıkyor:
ODTÜ ve Boğaziçi verici üniversiteler; biri Bilkent’i diğeri Koç’u iyi desteklemişler. ODTÜ’nün bu iki özel üniversitede 372 mezunu varken Boğaziçi’nin 196 mezunu var. Diğer üç devlet üniversitesinin bu iki özel üniversitede çalışan mezun sayılarının toplamı; yalnızca 142.
Her bir üniversitenin diğer 6 üniversitede çalışan mezun sayılarını aşağıdaki grafikte görebilirsiniz:
Mezunlarının başka üniversitelerde çalışması gurur duyulacak bir şey ise ODTÜ ve Boğaziçi bu açıdan gurur duyabilirler. Bu üniversitelerin birbirlerinden alıp verdiklerinin çalıştırdıkları kendi mezunlarına oranlarına bakınca da şöyle bir grafikle karşılaşıyoruz:
Vericilik = mezunlarından diğer üniversitelerde çalışanların sayısı/çalıştırdığı kendi mezununun sayısı
Alıcılık = diğer üniversitelerden gelen çalışan sayısı/çalıştırdığı kendi mezununun sayısı
Alıcılık ve vericilik kavramlarını ben uydurdum; kullanılan kavramlarsa da haberim yoktu.
Sonuçta mezunlarının durumunu üniversitelerdeki istihdam durumu açısından değerlendirmeye kalkınca eldeki verilerle en azından bu bilgileri edinebiliyorsunuz. Bunların yanına ekleyebileceğiniz her veri yeni değerlendirmeler yapabilme şansı sağlayacaktır. Linkedin’in verebildiklerinin (“Linkedin’den alabildiklerinizin” demek daha doğru olabilir) yanında kendi oluşturacaklarınızla birlikte bilginizi geliştirebilirsiniz. Umarım, fazla bilgi; karışıklığı artırmıyordur : )
ODTÜ mezunları için çekim merkezlerini değerlendiren yazıya gelen bir eleştiri “Neden ODTÜ?”yü içeriyordu. Kısası; bir ara, işim buydu; ilgim de ister istemez sürüyor. Öte yandan, benzeri çalışmaların kurumsal yapılarda sürmesinin esas alınması gerektiğine inanıyorum. Bu tür değerlendirmelerin de, zamanla, kurumları etkilemesini umuyorum. Ben ODTÜ üzerine yazarken bakarsınız bu konuların incelenmesine kurumsal ölçekte İTÜ el atar. Kim yapsa kazançtır.
Öte yandan, eleştiriye dayanamayıp başka okulların da bulunduğu bir değerlendirme yapmaya yöneldim: Seçtiğim 7 üniversitenin (ODTÜ, İTÜ, YTÜ, KTÜ, Boğaziçi, Bilkent, Koç) mezunlarının ‘en kalabalık oldukları’ kurumlardaki dağılımlarını inceledim: Bu tabloyu nasıl oluşturduğumu aşağıda açıklayacağım. Bana, konuşkan bir tablo ortaya çıktı gibi geldi:
7 üniversitenin 60 kuruluştaki mezun dağılımı -kırmızılar ISO 500’de ilk 25’te olanlar-
Tablo şöyle oluştu: Linkedin’de Üniversitelerin sayfalarına girip “Alumni” sekmesini seçtiğinizde size mezunların ‘en çok’ yaşadıkları yerlerin ve ‘en kalabalık’ oldukları kurumların 15’inin listesini veren bir tablo çıkıyor. Tek tırnak içine aldıklarımla bunun çok da doğru olmadığını anlatmak istiyorum. Yani, ilgili okul için verilen 15 kuruluş içinde olmayıp da daha fazla kişinin bulunduğu başka kuruluşlar olabiliyor. Başlangıçta her okul için Linkedin’in verdiği 15 kuruluşlu listeleri temel aldım. Bunları birleştirince çakışmalar nedeniyle kuruluş sayısı 15×7=105 değil, 59 oldu. Bunların içinde 7 üniversiteden toplamda 200’den az kişinin bulunduğu 5 kuruluşu çıkardım, yerine büyük bankalardan olduğu için Halkbank ve ING Türkiye’yi, İSO’nun en büyük 500’ü içinde olup da 59’luk listede görünmeyen Tofaş, Groupe Renault, Philip Morris’i ve Erdemir’i ekledim. Böylece 60 kuruluşluk liste ortaya çıkmış oldu.
Bu 60 kuruluş içinde söz konusu 7 üniversitenin toplamda en az mezunun bulunduran kuruluş Türkiye Finans Katılım Bankası olarak görünüyor. Bu 7 üniversitenin mezunlarının toplam sayısının 244’ten büyük olduğu başka kuruluşların olması olasılığı vardır. Fakat bunları belirlemek için sistematik bir çalışma yürütmek çok zor olduğu için yukarıda tanımladığım yöntemle ortaya çıkan 60 kuruluşun -yöntemi akılda tutarak- bir değerlendirme yapmak için yeterli olduğunu varsaydım. Bu tabloyu, genişletmek ve farklı biçimlerde değerlendirmek isteyenlerle ods uzantılı dosyasını paylaşabilirim… Tabii, şunu da unutmamak gerekir; bu tablodaki veriler Linkedin üzerinde daha bugünden değişmeye de başlamışlardır.
Tablo ile ilgili aşağıya eklenecek yorumların bakış açısı zenginliğini yansıtacağına inanıyorum.
Bu tablodan yola çıkarak yaptığım ilk çözümleme; üniversitelerin kendi mezunlarını ve diğer üniversitelerin mezunlarını istihdam etmesiyle ilgili: “Mezununun İşvereni Üniversite“