ODTÜMİST seçimleri öncesinde sosyal medyada paylaştığım katılımcılık tezlerinden birini, burada biraz daha açmak istiyorum:
Genel Kurul süreçlerinin, Derneğin amaçlarının en üst düzeyde gerçekleşmesini sağlayacak bir sonraki Yönetim Kurulu’nu ortaya çıkarmak üzere; adayların birbirlerini tanıdığı, tarttığı ve işbirliği zeminini güçlendirdiği; katılımcı bir ortamda gerçekleşmesi sağlanmalıdır.
ODTÜMİST’in tüzüğünde; görevi, kabaca, Yönetim Kuruluna “öneri ve dileklerde bulunmak olan” bir Danışma Kurulu var. Bu kurul aslında yukarıda tanımladığım gibi, katılımcılığın bir yönünü destekleyecek bir düzenek olarak kurgulanmıştır. Kurul; derneğin etkin unsurlarını ve geçmiş yöneticilerini temel almıştır.
Aktif unsurlar; Yönetim Kurulu, Denetleme Kurulu, Disiplin Kurulu ve Çalışma Grupları Temsilcileridir (Yürütücüleri). Binlerce üyeden oluşan bir örgütün güncel etkinliklerinde yer alan kadrosu budur. Bunların bir araya gelip yapacakları değerlendirmeler çok değerli olacaktır. Onlarla iletişim içinde olduklarından, büyük ölçüde, daha pasif konumlanan üyelerin yaklaşımlarını da yansıtan değerlendirmeler yapacaklardır.
Bu değerlendirmeleri; deneyim, birikim ve belleğin devrede olacağı biçimde desteklemek üzere de bir önceki dönemin yönetim kurulu ve eski başkanlardan da yararlanılması öngörülmüştür. Böylece öneri ve değerlendirmeler; geçmişin deneyimleriyle harmanlanarak güçlendirilir, olası yan etkileri ve boşlukları değerlendirmelere katılmış olur.
Dernekle ilgili önemli kararların alınacağı noktalarda Yönetim Kurulu; Danışma Kurulu’nu göreve çağırır. Bu önemli kararlardan biri de gelecek dönemin Yönetim Kurulu’nun oluşturulmasıdır.
Yönetimin değerlendirilmesi ve gelecek tasarımı için toplanan Danışma Kurulu; önceki dönemin başarılı yönleri, yaşanan sorunlar, hangi yönetim yaklaşımlarına ağırlık verileceği, yapılması gerekenler, kimin neleri üstlenebileceği gibi konuların belirginleştirilmesini sağlar. Buradan aşağı yukarı bir uzlaşma çıkar. Yönetim bu değerlendirmelerden Faaliyet Raporunu olgunlaştırırken yararlanır. Belirsizliklerin çözülmesi de Genel Kurul’a kalır.
Son yıllarda olmamıştı ama ciddi anlaşmazlıklar çıkarsa iki ya da daha fazla grup da da yönetim için aday olabilir. Fakat sonuçta her şey derneğin en etkili üyeleri arasında özgürce konuşularak o noktaya gelinir. Önemli olan “Derneğin amaçlarının en üst düzeyde gerçekleşmesini sağlayacak bir sonraki Yönetim Kurulunu ortaya çıkarmak”tır. Genel Kurul (üyeler); karar verme noktasında yönetim adaylarından başlayarak öneriler konusunda olabildiğince ayrıntılı olarak bilgilendirilmiş olur.
Bu düzenekte ve işleyişte sorunlar varsa bunlar üzerinde konuşulur, sorunlar giderilebilir. Fakat katılımcılığın canlı bir biçimde gerçekleşmesinin bu güçlü aracının kullanılmaması ve hatta deforme edilip ortadan kaldırılması dernek için büyük bir kayıptır.
Bu süreç yaşanabilseydi; büyük olasılıkla iki liste çıkmayacak tek liste üzerinde uzlaşma sağlanabilecekti. Çünkü; önceki yönetimden devam etmek isteyen Yönetim Kurulu üyeleri, eleştiriler karşısında, yeniden aday olabilme gücünü bulamayacaklardı. Geri kalan adaylar da güçlü bir yönetim için bir araya gelme şansını elde edebileceklerdi. Bugüne kadar gördüklerimden çıkardığım odur ki; katılımcı süreçlerden kaçan her yöneticiyi diğer tezlerine bakmadan reddetmek gerekir.