Baraka’nın son sayısında Prof. Dr. Soner Yıldırım “Müzik değişince dans da değişir” diyen bir Afrika atasözünü başlık yaptığı yazısında Uzaktan Eğitim konusunda yaşanan sorunlarla ilgili bilimsel çalışmalardan bazı özetler yaptıktan sonra somut önerilerde bulunmuştu. Derli toplu ve önemli noktalara parmak basan yazı duyarsız kalınacak gibi değildi. İlk iş olarak başkalarının da okuması olasılığını artırmak için, ODTÜ mezunlarının bulunduğu ortamlarda, yaygın bir biçimde paylaşmaya çalıştım.
Soner Hoca önerilerinden ikisinde mezunları da anıyordu. Önerilerden biri şuydu:
“4. Özellikle 100+ öğrenci ile kalabalık sınıflarda yapılan derslerde tek bir öğretim elemanı ile başarılı öğretim yapmak da gerçekçi değildir. Bu tür derslerde öğrenciler ile resitasyon (recitation) yapabilecek, onların sorularına anında cevap verebilecek ek öğretim elemanlarının bu derslere eklenmesi gerekir. Yeterli asistan desteği olmayan bölümlerde bu görev üst sınıflardan, yüksek lisans ya da doktora yapan öğrenciler arasından seçilmiş nitelikli ve istekli “tutor”larla başarılabilir. Hatta alanında başarılı olmuş gönüllü mezunlar da buna destek olabilirler. Bu tür öğrenme toplulukları öğrencilerin derslere katılımını ve başarısını çok artıracaktır.”
Bu öneriye can katacak daha somut ne yapılabilir diye düşündüm:
Mezunlar kendi yapabilecekleri üzerine düşünürler
Mezun örgütleri bu konuda neler yapabileceklerini gözden geçirirler
Bölüm yöneticileri bu konuda özendirici olacak bazı yaklaşımlar geliştirirler
Öğretim elemanları mezunların yararlı olabileceği durumları belirlemeye çalışırlar
Bunlar, yaklaşık olarak, eşzamanlı bir biçimde gerçekleşirse bu durum “yeni üniversite” için bir kazanca dönüşebilir miydi?
Anladığım kadarıyla, Soner Hoca kısa yazısına bazı ipuçları da sıkıştırmıştı. Bu önerinin son cümlesinde geçen “Bu tür öğrenme toplulukları” bu ipuçlarından biriydi sanırım. Yani, uzaktan eğitimde; dersleri -katkı sağlayabilecek farklı unsurlardan da yararlanarak- “öğrenme toplulukları” ile destekleyebiliriz.
Bu düşünceyi ODTÜ mezunlarının yaygın olarak bulunduğu ortamlarda ciddi bir biçimde tartışmak -becerilebilirse- yararlı olabilir.
ODTÜMİST 8 Kasım’da yaklaşık 3500 kişiyi seferber ettiği “Bir Günde Dünyayı Koş”mak etkinliğini ODTÜ öğrencileri için burs bağışına ilgiyi çekmek için yaptı. Dünyanın çevresini dolanamamış olsalar da buna çok yakın olan Venüs’ün ekvatoryal çevresini aşan bir katılımın sağlanması çok büyük bir başarıydı. Şimdi önemli olan bu etkinliğin sonuçlarının toplanacak burs bağışı tutarına* yansıması…
Burs Çalışma Grubu “2015-2020 Burs İstatistiklerini” yayınladı. Bu istatistiklere bakıldığında ODTÜMİST’in yaklaşık 1750 üyesinden 524’ünün düzenli bağış yaptığı görülüyor. Yani üyelerin ancak üçte birinden azı ODTÜ öğrencilerine burs konusunu destekleme durumundalar… Üye olmayıp da düzenli bağışı yapan 342 kişi arasındaki ODTÜ mezunlarının sayısının önemli olduğunu düşünüyorum, fakat istatistikler bu konuda ipucu vermiyorlar. ODTÜMİST’e karşı duyarlılığı olan herkesin bu konumdaki mezunlardan öğrenmesi gereken çok şey olduğuna inanıyorum. En baştaki cümleyi kurma nedenlerimden biri işte bu 342 kişinin dağılımıyla ilgili. Ne kadar çoğu ODTÜ mezunu ise o kadar önemli bir sorundur.
İstatistiklere göre düzenli bağışçılar içinde aylık 50 TL’nin altında bağış yapanların sayısının 113 kişi olduğunu hesaplayabiliyoruz. Bu basit bilgi bize şunu gösteriyor: Küçük bağışların değeri anlatılamamış; çok kişinin sağlayacağı “küçük ve düzenli bağış”ın önemi üzerinden yeterli bir çalışma yürütülmemiş. Üye olmayanlarla birlikte düşünülürse bu 113 kişi arasındaki ODTÜMİST üyesi sayısı 100’den pek fazla değil gibi görünüyor. Bu da gösteriyor ki ayda 20-50 TL arasında bağış yapacak 200 dolayında ODTÜMİST üyesi bulmak çok somut ve pratik bir görevdir. Bu basit hedef 12 öğrencinin her ay 580 TL destek alması anlamına gelecektir. Bu 12 öğrencinin her birindeki potansiyeli düşündüğünüzde 20-50 TLlik bir desteğin değerinin ölçülemez olduğu ortaya çıkar.
Şu anda düzenli bağışçı olmayan 1226 kişinin içinden ayda 20-50 TL verebilecek bu 200 kişiyi çıkaracak bir çalışmayı önemsemek gerekir. En baştaki cümleyi kurmamın ikinci nedeni de budur: Madem ki “Mezunların ODTÜ ile bağının sürmesine aracılık ederken aynı zamanda ODTÜ öğrencilerine katkı sunmalarını sağlamak” gibi bir amacın var; bu durumda bu amacı benimsediği için üye olmuş mezunlarının katkılarını sağlayacak düzenlemeleri de gerçekleştirmelisin!
Öte yandan bu, şu da demek: ODTÜMİST üyesi olmakla ODTÜ öğrencilerine katkı sunmayı da benimsemiş olduğunu unutmadan “bunun zamanının gelip gelmediğini, bunun için nasıl bir yol** izlemek ya da geliştirmek” gerektiğini tartmak da üyenin sorumlulukları arasındadır.
#1GündeDünyayıKoş
*Hedef olarak belirtilen tutara yaklaşmak ve aşmak çok önemli olabilir, fakat konuyu kurumsal ve örgütsel boyutta değerlendirince üye katılımının boyutu da önemli olduğundan kampanyanın bu yönüne ağırlık veren bir yaklaşımı izlemeye çalışacağım.
**ODTÜ öğrencilerine katkı sunmanın tek yolu tabii ki burs için bağış vermek değildir. Mezun, deneyim ve birikimlerinden bir biçimde yararlanılmasını sağlayarak da bunu yapabilir. Başka yollar da bulunabilir fakat bunun için bu aşamada en iyi araç mentorluk gibi görünüyor. Bu konuda Mentorluk Çalışma Grubu ile iletişim içinde olmak yararlı olabilir.
ODTÜMİST Maraton Çalışma Grubu; ODTÜ öğrencilerine verilen burs için bağış toplanmasına ilgiyi çekmek üzere “Dünyanın çevresini bir günde koşalım” diye bir etkinliğe girişti. 40.000 kilometreyi -yeterince çok ODTÜlüyü ve diğer destekçileri harekete geçirerek- tamamlamayı hedefledi. Bu hesap ortalama 10 kilometre koşacak ya da yürüyecek katılımcılardan 4000 kişiyi gerektiriyordu; ortalama, 8 kilometreye düşerse 5000 kişiyi…
Bugüne kadar 1000’den fazla kişinin harekete geçebildiği etkinlik olmadığı için çok iddialı bir hedef olarak görüldü. Nitekim, bu sayılara “mezunlar günleri”nde bile ulaşılamıyordu.
Katılımcı sayısı 1700’e yaklaşmışken üstlenilen mesafe de 17.400 km’yi geçti. Yani, şu anda ortalama hala 10 km’nin üzerinde. Fakat ilk katılanlarla sonradan katılanlar arasında koşu-yürüyüş deneyimleri farklı olduğundan sanırım, başlangıçta 11 km dolayında olan ortalama, şimdilerde 10,5 km’nin altına düştü. 40.000 km’yi tamamlarsak büyük olasılıkla 9 km’ye kadar düşecek diye düşünüyorum. Bu da son iki haftada 2500’den fazla katılımcıyı gerektiriyor. Zor tabii, fakat olmasını sağlayacak özendiricilerin ortaya çıkabileceğini umuyorum.
Şöyle ki; 40.000 hedefi çok uzak iken “ben de katılayım” düşüncesi de uzak oluyor. Fakat, her katılımcının bir kişiyi daha katılmaya ikna etmesiyle 30.000’in geçilebileceğini düşünmek şunun kapısını açıyor: Artık, katılımcılar da başkalarını davet etmek için daha istekli olabilirler… Üstelik duyulurluğun artması da daha yüksek olasılık.
Bu isteklilik ve duyulurluk -2500 katılımcıda 25.000’e yakın bir kilometreye ulaşılırsa- biraz daha artma potansiyeli taşır… Yani Kasım’ın ilk günü bu noktaya da gelinirse 40.000’i tamamlamak da olanaklı hale gelecektir.
Bunlar tabii ki iyimser hesaplar… Gerçekleştiğinde, bu yıl öğrenciler için toplanacak burs bağışına ilgiyi yoğunlaştırmış olacağı için, herkes de büyük ölçüde mutlu olacak. Fakat, bu saatten sonra, kötü olasılıkta bile 2000 kişinin altında kalmayacağımız artık görülüyor. Bu sonuç bile azımsanacak bir başarı değil. Çünkü dünyanın 70’ten fazla ülkesinde, 300’den fazla kentte 2000 insanın aynı günde -Salgının yarattığı sıkıntıları da aşarak- aynı amaç için koşuyor ya da yürüyor olması öyle azımsanacak bir şey değildir.
Çalışma Grubu 40.000’i hedeflemiş ama 40.000 km Dünya’nın çevresinin ekvatordaki uzunluğudur. Diyelim 40.000 km’yi karşılayamadık, bu durumda “Hiç olmazsa İstanbul’un bulunduğu 41 derece enlemindeki turu tamamlayabildik” diyebilmeyi istersek katılımcıların toplamda kaç kilometreyi üstlenmeleri gerekir?
Yani; özet soru şu: İstanbul’dan geçen enlemin uzunluğu nedir?
Bağımsız bir uzmanlar grubu tarafından belirlenmiş saygın 82 bilim dergisinde yayımlanan makalelerin ülke ve kurumlar temelinde değerlendirildiği Nature Index 2020 listesinde Türkiye’de ilk 100’e 86 kuruluş girdi 🙂
Yalnız Türkiye’deki üniversitelere bakıldığında ise 2019 verilerine göre 5. sırada yer alan ODTÜ; makalelerdeki payı düşme eğiliminde olanlar arasında görülüyor.
Belirtilen üniversitelerin son 5 yılda makalelerdeki pay değerleri
ODTÜMİST seçimleri öncesinde sosyal medyada paylaştığım katılımcılık tezlerinden birini, burada biraz daha açmak istiyorum:
Genel Kurul süreçlerinin, Derneğin amaçlarının en üst düzeyde gerçekleşmesini sağlayacak bir sonraki Yönetim Kurulu’nu ortaya çıkarmak üzere; adayların birbirlerini tanıdığı, tarttığı ve işbirliği zeminini güçlendirdiği; katılımcı bir ortamda gerçekleşmesi sağlanmalıdır.
ODTÜMİST’in tüzüğünde; görevi, kabaca, Yönetim Kuruluna “öneri ve dileklerde bulunmak olan” bir Danışma Kurulu var. Bu kurul aslında yukarıda tanımladığım gibi, katılımcılığın bir yönünü destekleyecek bir düzenek olarak kurgulanmıştır. Kurul; derneğin etkin unsurlarını ve geçmiş yöneticilerini temel almıştır.
Aktif unsurlar; Yönetim Kurulu, Denetleme Kurulu, Disiplin Kurulu ve Çalışma Grupları Temsilcileridir (Yürütücüleri). Binlerce üyeden oluşan bir örgütün güncel etkinliklerinde yer alan kadrosu budur. Bunların bir araya gelip yapacakları değerlendirmeler çok değerli olacaktır. Onlarla iletişim içinde olduklarından, büyük ölçüde, daha pasif konumlanan üyelerin yaklaşımlarını da yansıtan değerlendirmeler yapacaklardır.
Bu değerlendirmeleri; deneyim, birikim ve belleğin devrede olacağı biçimde desteklemek üzere de bir önceki dönemin yönetim kurulu ve eski başkanlardan da yararlanılması öngörülmüştür. Böylece öneri ve değerlendirmeler; geçmişin deneyimleriyle harmanlanarak güçlendirilir, olası yan etkileri ve boşlukları değerlendirmelere katılmış olur.
Dernekle ilgili önemli kararların alınacağı noktalarda Yönetim Kurulu; Danışma Kurulu’nu göreve çağırır. Bu önemli kararlardan biri de gelecek dönemin Yönetim Kurulu’nun oluşturulmasıdır.
Yönetimin değerlendirilmesi ve gelecek tasarımı için toplanan Danışma Kurulu; önceki dönemin başarılı yönleri, yaşanan sorunlar, hangi yönetim yaklaşımlarına ağırlık verileceği, yapılması gerekenler, kimin neleri üstlenebileceği gibi konuların belirginleştirilmesini sağlar. Buradan aşağı yukarı bir uzlaşma çıkar. Yönetim bu değerlendirmelerden Faaliyet Raporunu olgunlaştırırken yararlanır. Belirsizliklerin çözülmesi de Genel Kurul’a kalır.
Son yıllarda olmamıştı ama ciddi anlaşmazlıklar çıkarsa iki ya da daha fazla grup da da yönetim için aday olabilir. Fakat sonuçta her şey derneğin en etkili üyeleri arasında özgürce konuşularak o noktaya gelinir. Önemli olan “Derneğin amaçlarının en üst düzeyde gerçekleşmesini sağlayacak bir sonraki Yönetim Kurulunu ortaya çıkarmak”tır. Genel Kurul (üyeler); karar verme noktasında yönetim adaylarından başlayarak öneriler konusunda olabildiğince ayrıntılı olarak bilgilendirilmiş olur.
Bu düzenekte ve işleyişte sorunlar varsa bunlar üzerinde konuşulur, sorunlar giderilebilir. Fakat katılımcılığın canlı bir biçimde gerçekleşmesinin bu güçlü aracının kullanılmaması ve hatta deforme edilip ortadan kaldırılması dernek için büyük bir kayıptır.
Bu süreç yaşanabilseydi; büyük olasılıkla iki liste çıkmayacak tek liste üzerinde uzlaşma sağlanabilecekti. Çünkü; önceki yönetimden devam etmek isteyen Yönetim Kurulu üyeleri, eleştiriler karşısında, yeniden aday olabilme gücünü bulamayacaklardı. Geri kalan adaylar da güçlü bir yönetim için bir araya gelme şansını elde edebileceklerdi. Bugüne kadar gördüklerimden çıkardığım odur ki; katılımcı süreçlerden kaçan her yöneticiyi diğer tezlerine bakmadan reddetmek gerekir.
Belki başka kentte de vardır. Bu kulüpler belli aralıklarla bir araya gelerek seçtikleri kitaplar üzerine söyleşiyorlar. Her iki dernek de bu kulüplerde çok sayıda mezunu bir araya getiriyor. Mezunlar, okudukları kitaplarla ilgili değerlendirmeleri derneklerinin yayın organlarında da paylaşıyorlar.
Oxford mezunları, kitap okumada daha kapalı bir yöntemi kullanıyor. Kitap Kulübü diye bir şey kurmuşlar: https://www.alumni.ox.ac.uk/book-club. Bir e-posta listesi üzerinden, birlikte seçtikleri bir kitap üzerinde 2 aylık dönemlerde yazışıyorlar. Kitap Kulübünü, hiç bir araya gelmeden, bir moderatör desteğiyle yazışarak sürdürüyorlar ve mutlu görünüyorlar. Kulübün, mezunların iletişimini geliştirdiğini söylüyorlar.
Bizde yeni bir şey çıktı: Türk Dili Bölümünden, Sibel Yılmaz Hoca ve ilgili öğrenciler “Okuyoruz Hocam” adlı bir YouTube kanalı açtılar. Gördüğüm kadarıyla her hafta bir öğrenciyle bir kitap üzerine konuşuyorlar. 6 kitap üzerine yaptıkları yayının ilgi gördüğüne inanıyorum. Geçen hafta sonu sosyal medyada paylaştım; işe yaradı sanıyorum. 200 abone 3 günde 250’nin üzerine çıktı. Derneklerin Edebiyat Kulübü üyelerine de erişilebilirse sayının çok hızlı artmasını beklerim.
“Okuyoruz Hocam” çok yalın ve etkili bir kanal olmuş. Mezunların okuma etkinlikleri ile birlikte etkileşimli ve birbirini besleyen daha geniş bir ortamın üretilebileceğini düşünüyorum. Beklediğim şey şu: Edebiyat Kulüpleri de kendi kanallarını kursalar, hatta kurgusal olmayan kitapları da kapsayan bir kanal da olsa örneğin. Her bir kanal farklı bir biçimde tasarlanabilir. Önemli olan; insanların ilgisini çekip yoğunlaştırabilmesi. Sonra tüm bu kanalları bir güncede birleştirsek. Her birinin haberini bu güncede paylaşsak. Böylece, tüm dünya üzerindeki ODTÜlüler olarak; neleri okuduğumuzu ve okuduklarımızı nasıl değerlendirdiğimizi hem birbirimizle hem de toplumla paylaşmış oluruz. Bakarsınız içimizden birileri de bu paylaşım ortamını daha etkili kılacak güncel araçlar geliştirirler : )
İlgili kişilere daha kolay erişebildiğim için özellikle ODTÜ ile ilgili konulardaki görüşlerimi paylaşırken Linkedin’i gözetmek durumunda kaldım. Bir süre daha bunu sürdürmem yararlı olacak sanıyorum. Yazdıklarımı önce burada paylaşmaya özen göstermeme karşın bu konudaki iki yazıyı önce Linkedinde paylaştım. Burada o iki yazıyı birleştirerek kullanacağım.
Linkedin’in 2020 Ocak sonu verilerine göre Rusya ve Kıbrıs’ı da Avrupa’da sayarsak Avrupa’daki ODTÜ mezunu sayısı 10.337 oldu.
Almanya 1907 İngiltere 1754 Hollanda 1497 Azerbaycan 466 İsviçre 460 Kıbrıs 429 Rusya 417 Belçika 363 İtalya 344 Fransa 336 İsveç 276 Kazakistan 227 İspanya 203 Avusturya 167 Danimarka 135 Polonya 128 Finlandiya 121 İrlanda 115 Arnavutluk 111 Norveç 109 Romanya 97 Çek Cumhuriyeti 94 Ukrayna 70 Lüksemburg 70 Yunanistan 55 Macaristan 48 Kosova 40 Gürcistan 38 Bosna-Hersek 35 Estonya 27 Sırbistan 24 Portekiz 23 Bulgaristan 22 Beyaz Rusya 21 Karadağ 18 Makedonya 16 Slovakya 12 Malta 11 Slovenya 11 Moldova 10 Litvanya 8 Letonya 6 Lihtenştayn 6 Hırvatistan 5 Andorra 3 Ermenistan 1 Monako 1 İzlanda 0 San Marino 0
Linkedin kayıtlarının artmasının da etkisiyle son 13 ayda Avrupa’daki ODTÜ’lü nüfusu %42 artış gösterdi.
Avrupa’daki ODTÜ’lüler; 2017’de Paris’te başlattıkları ODTÜ Mezunları Avrupa Buluşmalarının dördüncüsünü 1-2 Mayıs’ta Amsterdam’da yapacaklar. Linkedin verileri doğruysa Türkiye dahil 50 ülke arasında yalnızca İzlanda ve San Marino’dan hiçbir ODTÜ’lü gelmeyecek. Diğer 46 ülkeden katılımcı çıkması potansiyeli var.
1000’den fazla ODTÜ’lünün bulunduğu 3 ülke; Almanya, İngiltere ve Hollanda. Bunlar dışında 100’den fazla ODTÜ’lünün olduğu 17 ülke daha var: Azerbaycan, İsviçre, Kıbrıs, Rusya, Belçika, İtalya, Fransa, Kazakistan, İsveç, İspanya, Avusturya, Danimarka, Polonya, Finlandiya, İrlanda, Arnavutluk, Norveç.
2018 sonunda Avrupa’da 40’tan fazla ODTÜ’lünün olduğu 25 ülke varken şimdi bu ülkelerdeki en düşük sayı 55; o da en düşük artış gösteren Yunanistan’a ait. Bu 25 ülke içinde; Almanya, Hollanda, İtalya, İsveç, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Ukrayna ve Lüksemburg’taki artışlar %50’nin üzerinde olmuş… 2018 sonunda 20’den az mezunumuzun bulunduğu Kosova, Estonya, Litvanya ve Lihtenştayn’da birkaç katlık artışlar var…
ODTÜ’lülerin Avrupa’daki ülkelere göre dağılımlarını, Linkedin verilerinin güvenilirliği ölçüsünde, yukarıda ortaya koydum… Bu kez de aynı yaklaşımla, 5 Şubat 2020’de çektiğim yeni bir “fotoğraf”ı paylaşıyorum.
Aşağıdaki listede Avrupa’da en çok mezunu bulunan 13 ODTÜ bölümü ile ilgili sayılar var. Batı ve Kuzey Avrupa ile Tüm Avrupa‘daki sayıları iki ayrı sütunda gösterdim. Amsterdam’a yakın olduğunu varsaydığım 17 ülkede 8000’e yaklaşan bir ODTÜ’lü nüfusu varken geri kalan 32 ülkede 2500 dolayında kalıyor. Linkedin kayıtlarında 7800 kişinin göründüğü 17 ülke sırasıyla; Almanya, İngiltere, Hollanda, İsviçre, Belçika, İtalya, Fransa, İsveç, İspanya, Avusturya, Danimarka, Finlandiya, İrlanda, Norveç, Çek Cumhuriyeti, Lüksemburg, Portekiz…
Linkedin kayıtlarına göre ODTÜ’nün bazı bölümlerinin Avrupa’daki mezun sayıları
Tabloda yer alan bölümlerde Batı ve Kuzey Avrupa olarak tanımladığım ülkelerde 6053 kişi bulunuyor. Kalan 1750 kişiyi diğer bölümlerdeki ve bölümü belitilmemiş mezunlarımız oluşturuyor.
Bu tabloda hatalar olabileceğini baştan varsayıyorum, fakat bu tür verilerin yetersiz olduğu koşullarda bize ciddi yaklaşımlar sağladığına da inanıyorum. En çok yanıltıcı olabilecek neden; Linkedin’de güncellenmeden kalmış bilgiler. İkincisi mezunların oluşturduğu çoklu kayıtlar; aynı kişi birden fazla sayılabiliyor. Üçüncüsü, bölümlerin tanımlanmasındaki uyuşmazlıklar, listede yer alan bölümlerde bu tür uyuşmazlıklar çok sınırlı. Fakat Malzeme ve Metalurji Mühendisliği, Gıda Mühendisliği, vb. bazı alanlarda Linkedin farklı sınıflandırmalar yaptığı için mezunlar bazı durumlarda kendilerini tutarlı bir biçimde tanımlayamayabiliyorlar.
Şirketlerle ilgili bilgileri belirlemek biraz daha zor. Fakat Batı ve Kuzey Avrupa’da hangi şirketlerde kaç kişi görüldüğünü aşağıdaki tablo çok kısıtlı ölçüde de olsa tanımlamış olacaktır:
Linkedin’e göre Batı ve Kuzey Avrupa ülkeleri şirketlerindeki ODTÜ mezunu sayıları
Sonuç olarak; 1-2 Mayıs 2020’de Amsterdam’da yapılacak olan 4. ODTÜ Mezunları Avrupa Buluşması‘nın ülkeler ölçeğindeki potansiyelinin yanında şimdi bölümler ölçeğindeki potansiyelini de yaklaşık olarak belirlemiş olduk. Buluşmaya katılmayı düşünenler için artık geriye yolculuk ve konaklama için rezervasyonlarını bir an önce yapmaları kalıyor.
ODTÜ’nün, geleceğini biçimlendirirken, mezunlarının nerelere yönlendiğini bilmesi gerektiği kadar, onların seçmeleri gereken doğrultuyu belirlemede de etkisi olması gerektiğine inanıyorum. Bunun güncel karşılığını görebilmek için elimizdeki en iyi kaynak, şimdilik, Linkedin. Linkedin kayıtlarına baktığımızda 2019 yılı içinde; Ağustos ortasına kadar ülkeler ölçeğinde önemli değişiklikler oldu. Almanya, Hollanda, ABD ve İngiltere’deki ODTÜlü nüfusunda ciddi artışlar oldu. En çok artışın yaşandığı 25 ülkedeki artışları aşağıdaki grafikte görebilirsiniz
Bu grafik, bir ölçüde hareketlilikten, bir ölçüde de yeni Linkedin üyeliklerinin yarattığı değişiklikten kaynaklanıyor. Listedeki ülkeler, kabaca ODTÜ’lülerin daha önceki dağılımına uygunluk gösteriyor. Örneğin; 3,5 yıl önce aynı konuda Linkedin’de yazdığım yazıda ilk 5 ülke aynı imiş. 2019’da, bazı ülkelerdeki artış oranları dikkati çekecek boyutlarda olduğu için ülke bazındaki artış oranlarını gösteren bir grafiği eklemek de değerlendirme kolaylığı sağlayabilir.
İlk grafikteki sırayı bozmadan ülkelerin 2018 sonundaki ODTÜ’lü nüfusu ile karşılaştırmadan doğan artış oranlarında; Polonya, Çek Cumhuriyeti, Lüksemburg, Hollanda ve İtalya’nın öne çıktığını gösteriyor. Bu ülkelere gidenlerin kimler olduğuna bakarak çekim gücünü yaratan nedenleri de belirleyebiliriz. Belki de doğrudan gidenleri dinlemeyi becermek gerekir.
2018 sonuna göre bu ülkelerdeki en önemli gelişme Almanya‘nın İngiltere’yi geçerek en çok ODTÜ’lünün yaşadığı 2. ülke konumuna ulaşmasıdır. 100 ODTÜ’lüden yaklaşık 5’ini çekmeyi başaran ABD birinciliğini uzun süre daha koruyacak gibi görünüyor. Fakat AB’yi bir bütün olarak değerlendirdiğimizde İngiltere ayrıldıktan sonra bile AB en çok ODTÜ’lünün yaşadığı ülke (birlik) olabiliyor. Hollanda da ODTÜ’lü nüfusunun hızlı arttığı ülkelerden; 2018 sonunda Kanada ile arasında 1 kişilik fark varken 7,5 ay sonunda fark 321’e çıktı.
Öte yandan, ilk grafikteki artış sayılarına erişemese de artış oranları %25-49 arasında olan Ukrayna, Yeni Zelanda, Kuveyt, Japonya, Singapur, Kenya ve Romanya‘daki ODTÜ’lü yoğunlaşmasının farkında olunmasında yarar var.
Sonuçta, son dönemdeki artışın yukarıdaki grafiklere yansımadığı Suudi Arabistan, Kazakistan, Katar ve İran’la birlikte en çok ODTÜ’lünün yaşadığı 25 ülkedeki (Türkiye dışında) değerler aşağıdaki grafikte izlenebilir:
Bugün için Türkiye dışında 100’den fazla ODTÜ’lünün yaşadığı30; 50 fazla ODTÜ’lünün yaşadığı45 ülke var. Bunlar önemli göstergeler. ODTÜ yönetiminin bu gelişmeleri yönlendirmede etkili olma düzeyini artırması için bunları kendi verileri üzerinden izleyebilme yeteneğinin olması çok yararlı olacaktır. Fakat yukarıdaki grafiklerin hiçbirinde dünya ekonomisi ve teknolojisi üzerindeki etkisi tartışılmaz olan Çin’in yer almıyor olması, daha fazla veriyi gerektirmeden, gözetilmesi gereken bir durumdur.
Bileşenleri, ODTÜ Mezunları Dernekleri olan Mezunlar Konseyinin 2 Ağustos’ta ODTÜ Rektörüne yaptığı çağrı çeşitli sorunlar içermektedir. Rektörün Kavaklık üzerinde yönetsel bir yetkisi olmadan başka bir kurumla yaptığı zaten geçersiz bir protokolün iptalini istemeyi adlandırmak kolay olmadığından “sorun içeriyor” demeyi seçtim.
“Çağrı”nın; yurt gereksinimi karşısında devletin rolünü gözetmemekle de sorunlu bir yola saptığını düşünüyorum. Öncelikle, yurt gereksinimi için gerekli bütçenin ODTÜ’ye sağlanması esas alınmalıdır. Bir devlet kurumu olan YÖK, kontenjanları bu ölçüde arttırıyorsa devlet de üniversitesinin kaynaklarını buna göre düzenlemekle mükelleftir. 19 yurt nasıl yapılmış ve yönetilmiş ise 20. yurt da aynı yaklaşımla yapılmalı ve yönetilmelidir.
İkinci olarak, ODTÜ Geliştirme Vakfı, Kuzey Kıbrıs Yerleşkesinde yurt yapıyor ve işletiyor. Ankara’da yapmasının önünde de bir engel yoktur. Daha önce de yapmıştır. ODTÜ GV; gerek duyulan yurdun uygun yöntemlerle yapılıp ODTÜ’ye devredilmesini sağlayabilir.
Üçüncü olarak, ODTÜ’nün araştırma üniversitesi olarak desteklenmesi doğrultusunda daha somut adımlar atılmasını da sağlamak üzere lisans eğitiminin kapasitesi zaman içerisinde belirli ölçüde azaltılır. Bu da yurt gereksiniminin ortadan kalkmasına yol açar. Barınacak yer sorunu gene de ortaya çıkabilir, fakat bu sorunun çözümü yurt olmayabilecektir. Yani devlet, elindeki yüzden fazla üniversitenin -aralarında ODTÜ’nün de olduğu- 10’unu araştırma üniversitesi olarak desteklemeyi seçmişse tutarlı davranıp lisans kontenjanları için özenli davranmaya da başlamalıdır. Bunu beklemek de bütün ODTÜ’lülerin hakkıdır.
Dördüncü olarak, ODTÜ mezunlarının ODTÜ için yaratılacak kaynakları bu tür tepkisel nedenlerle değil, stratejik yaklaşımlarla belirlemesi esas alınmalıdır. Bu doğrultuda ODTÜ için bir 100. yıl (2056) vizyonu oluşturulmalıdır. Şunun şurasında 36 sene kaldı. Mezunlar da bu vizyonun stratejik hedeflerinin gerektirdiği destekleri sağlamak üzere hem bireysel hem de örgütsel olarak kendilerini konumlandırmalıdırlar.
Bir de, çağrının yanıtsız kalması durumunda yapılacak olanların tanımlanmış olması çetrefili var ki; neyse o kadar karıştırmayayım.
Sonuç olarak önümüze yurt gündemi kondu diye önüne ardına bakmadan yurt sorununu nasıl çözeceğiz derdine düşmek eleştirel yaklaşıma uygun değildir. Önce olayı bütünlüğü içinde değerlendirerek tutarlılık sağlanmalı ve devletten de tutarlılık istenmelidir. Tüm ODTÜ bileşenleri bu çerçevede davranmayı seçtiklerinde ODTÜ yönetimleri de, kaçınılmaz olarak, buna göre oluşacaktır.
Doğal Kaynakların Yönetimi konusunda bir uzmanlığım yok. Fakat 2015’te ODTÜ’de yapılan son YAEM Kongresi’nin Danışma Kurulu listesinde adım vardı. Ben de bunu fazla ciddiye almış olacağım; oturup bu konuda bir günce oluşturdum ve Kongre yürütücülerini bilgilendirdim. Danışma Kurulu’nun ne yaptığını ve kendisinden ne beklendiğini bilmiyordum. Bunun yazılı olduğu bir yeri de bulamadım. Ben de kendi kendime şöyle bir görev üstlendim: Böyle bir başlığı olan bir kongre için neler önerebileceğimi bu güncede paylaşmaya çalıştım. Günce de orada öylece kaldı. İlgilenen olup olmadığının farkına varamadım. Hala da duruyor.
Kongre’de Amaç başlık bir yazı hazırlamıştım. Onu buraya da almak istedim:
YAEM Ulusal Kongresi’nin görevi nedir?
Düzenlendiği dönemin öncesinde “Endüstri Mühendisliği” alanında
yürütülmüş çalışmaların ilgililer arasında değerlendirilmesi ve
gelecekte daha etkili olunmasının yollarının geliştirilmesidir.
Bu cümleyi geçmiş kongreler için söylenenlere bakarak ve biraz da
kendimden bir şeyler katarak kuruyorum. Bu işlere kafa yoranların daha
güzel bir tanımlama oluşturacaklarına inanıyorum. YAD işe yarar bir
tanımı sitesinde yayımlasa iyi olurdu.
YAEM XXXV. Ulusal Kongresi’nin görevi nedir?
Yukarıda özetlemeye çalıştığım temel görevi yerine getirirken Doğal Kaynakların Yönetiminde yoğunlaşmaktır. Bir de …
Aslında YAEM Ulusal Kongresinin bir de ülküsünün olması gerekir ki
her bir kongre bu ülküyü gözeterek ilerlemeyi sağlasın, gelişmenin önünü
açsın. Böyle bir ülkü; yasak savma yaklaşımıyla kongre düzenlemeyi de
kongrelerin ana çizgisinden sapmayı da önlemiş olur. Bu yılın kongresi
bu ülkü doğrultusundaki bir aşamayı geçmeyi de gözetmiş olur. “Bir de …”
dememin nedeni buydu.
Bu “genel” dili, tartışmaların gelişebilmesi için kullandım. Asıl
varmak istediğim şey; geçerli ve etkili tanımlamaların yapılabilmesidir.
Yapacak olan ben değilim.
Biraz ayrıntıya girmeye çalışayım: Endüstri Mühendisliği alanında yürütülmüş çalışmaların değerlendirilmesi ne demek?
Böyle bir değerlendirme için “Örgütlerin daha etkili sonuçlar
üretebilmesi konusunda” endüstri mühendislerinin yaptıklarına bakmak
gerekir. Bunu iki farklı boyutta değerlendirme alışkanlığımız var:
Endüstri mühendislerinin sahip olduğu bilginin (araçlaştırdıkları dahil) uygulamada nasıl kullanıldığı ve ne tür sonuçlar verdiği (Uygulama)
Endüstri mühendisliği alanın bilgisini geliştirmek için yapılanlarda nereye gelindiği (Akademi)
Her iki alanda da yapılanların değerlendirilebilmesi için yapılanların toparlanıp ortaya konmaları gerekiyor. Akademinin işi zaten bu olduğu için onlar bu toparlamaları yapıyorlar, fakat uygulamadakiler sonuca odaklı olduklarından yaptıklarını başkalarının da değerlendirebileceği toparlamalardan uzak duruyorlar. İşin bu tarafının biraz daha ayrıtılı değerlendirilmesi gerekir, fakat onu sonraya bırakalım. Böylece ne yapmış olduk? Büyük ölçüde, akademisyenlerin olgunlaştırdıkları çalışmaların değerlendirilmesiyle kısıtlandık.
Bir de bu değerlendirmeleri kimlerin yaptığına bakmamız gerekir.
Tanımlarken “ilgililer” demiştim. Konuya bağlı olarak ilgililer
değişebilir. Değerlendirmeleri akademisyenler ve uygulayıcıların
birlikte yapmalarının yararlı olacağı baştan kabul edilir. Fakat
uygulayıcıları oraya getirecek çekim gücü eksik kalmaya eğilimlidir.
Uygulayıcıların “karar verici” türünün eksikliği daha önemli bir
sorundur.
Bu sorunlarla birlikte; değerlendirmenin yapıldığını kabul ettiğimizde de endüstri mühendisliği alanında yapılanların gelecekte daha etkili olmasını sağlamaya nasıl dönüştürüleceği sorunuyla karşılaşırız. Değerlendirmeleri girdi olarak alıp işleyecek ve ‘bir’ çıktıya dönüştürecek ‘bir’ “örgüt” tanımlanmazsa yapılan değerlendirmelerin “havada kalma” olasılığı yükselir. Bu nedenle, bu tür etkinliklerin başarısının; seçilen konuların geliştirilmek üzere sahiplendirilmeleriyle ölçülmesinin doğru olacağını düşünüyorum. Seçilen konularla yalnızca ana temayı kast ediyor değilim; tüm oturumlarda gündeme alınan konuları kast ediyorum.
Çizmeye çalıştığım çerçeve bir merkezi planlamayı öngörüyor gibi anlaşılabilir. Fakat piyasa karşılığı da tanımlanabilir.
Kongre; bilginin ve fikirlerin geliştirilmek ve dönüştürücü olarak
kullanılmak üzere örgütler tarafından sahiplenilmesini gözeterek
düzenlenmelidir. Böyle olunca da hedef kitlesini bu örgütleri gözeterek
oluşturmalı; hazırlıklarını, onların kongrede yer almalarını sağlayacak
biçimde yürütmelidir. Bazı durumlarda da değerlendirme sonuçlarını
dönüştürecek olan örgütlerin o aşamada oluşturulmaya başlaması da söz
konusu olabilir. Yani kongreler, yeri geldiğinde, örgütleri üretmeye de
hazırlıklı olmalıdırlar.
2015 kongresini bu gözle görmeye çalışıyorum.
Bu kongrede bir bildiri de sundum. Fakat ana tema ile ilgisi yoktu. Sonra bu bildiride anlattıklarımı da başka bir güncede paylaştım. Bir nedenle o günceyi da tanıtmak istediğimde o yazıyı da paylaşacağım. Sonunda belki tüm güncelerimin listesini de bir kenara koymuş olurum.